25 Şubat 2016 Perşembe

Ahmet Güneştekin Batman'dan New York'a "Açılan Kapılar"



Türkiye'nin büyük bölümü 2009 yılında duydu onun ismini, İstanbul Contemporary'de 2.5 milyon dolar gibi bir fahiş fiyata satışa koyduğu "Güneşe Açılan Kapılar" adlı eserine, o zamanlar sanat ve medya çevresinden çok kişi burun kıvırmıştı.
Bu fiyatın uçuk ve sansasyonel olduğunu ileri sürmüşlerdi ancak çok geçmeden Ahmet Güneştekin bir eserini 1.5 milyon dolar gibi ağızları açık bırakan bir fiyata satmayı başardı. İşte o günden sonra da kimseye bu konuda rüştünü ispat etme gereği duymadı.
Ahmet Güneştekin Türkiye'nin birçok burjuva ve elitist ressamının aksine batıda değil Batman'da doğup yetişti.
İlkokulda başlayan resim tutkusu, yıllar süren kavisli bir hayat çizgisinin ardından 1997 yılında Beyoğlu'nda açılan ilk atölyeyle rayına oturur.
Birkaç yıl içerisinde de adından söz ettirmeyi başarır, sadece ressam kimliğiyle değil belgeselci kimliğiyle de bazı eserlere imza atar. Ama rivayet odur ki, Kürt şivesi TRT’de daha fazla çalışmasına olanak tanımaz.
1966 yılında Batman Garzan'da başlayan hayatı bana göre "Güneşe Açılan Kapılar" adlı eseriyle tümden değişti, farklı bir coğrafya ve farklı bir anlayıştan gelen o adam şimdi New York'un ünlü Marlborough Galerisi'nde ağırlanıyor.
"Son Dönem Resimler" adlı sergisiyle artık sadece Türkiye'nin değil dünyanın çağdaş ressamları arasında. Sergi açılır açılmaz eserleri kapış kapış satıldı.
Tüm bunlar bir araya gelince, Ahmet Güneştekin şimdiye kadar bu topraklarda yetişen hiçbir ressamın hayal edemediği bir ilgi gördü, şöhrete kavuştu.
Medyada her gün onlarca haberi yayınlanıyor. Halbuki hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu ülkede sanat denilince halen kayda aldığımız tek şey sinema filmleri ve Oscar adayı seçilen şanslı film.
Orhan Pamuk’un Nobel Ödül’ü alması bile görmezden gelindi, hakettiği ilgiyi görmedi. Bunda Pamuk’un ödülden önce yaptığı ve Türkiye’de bazı kesimleri kızdıran politik açıklamalarının etkisi olsa da genel olarak Nobel hiçbir zaman Oscar’ın gördüğü ilgiye mazhar olamıyor.
Kısacası Ahmet Güneştekin’in bu ülkede film değil resim yaparak gördüğü ilgi ve yarattığı etki küçümsenmeyecek kadar değerli.
Bir de Güneştekin kendisini, aslında basının yazdığı gibi Türk sanatçı olarak değil,Türkiyeli bir Kürt sanatçı olarak tanıtıyor. Kürt kimliğini kamufle etmiyor.
Zaten eserlerinde Anadolu-Mezopotamya medeniyetleri ile az da olsa tanığı olduğu Kürt Meselesi’nin izlerini bulmak mümkün ve umarım o izler giderek büyür.
Zira Güneştekin’in Türkiye’de bu sanat dalını burjuva ve Amerikan aksanıyla konuşan elitistlerin tekelinden çıkarması için sadece daha çok tablo satması yetmiyor. Yetiştiği ve oldukça sorunları olan coğrafyanın meselelerine de kayıtsız kalmaması gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder