28 Ekim 2013 Pazartesi

Bak yine senden bahsediyorlar Gözüm!

 
İnsanoğlunun birbirine bahşettiği en güzel şeylerden birisidir, son istekleri yerine getirmek. İdam sehpasındaki bir adama ya da elektrikli sandalyeye oturtulmuş bir suçluya, bildiğim kadarıyla hangi inanç ve ülkede olsun fark etmiyor, son isteği sorulup yerine getiriliyor. Bu son istek bazen güzel bir yemek, bazen de bir sigara bile olabiliyor.

Ama dünyadaki herkes bazen idam sehpasındaki o adamlar kadar bile şanslı olmayabilir. Son isteği yerine getirilmeden, gözleri açık bir şekilde bu dünyaya veda edebilir. Hem de hiç suçu, günahı yokken.

Ahmet Kaya ne bir idamlıktı ne de suçlu ama yine de son isteği yerine getirilmeden aramızdan ayrıldı.

Bir yılı aşkın süren zoraki sürgün zamanlarında, kendisiyle yapılan her röportajda söylediği tek şey vardı."Oraya gitmem lazım" o kadar çok gitmek isteği yerse, kaçıp terk etmek zorunda kaldığı ülkesiydi.

Belki de sadece o "vatan hainliği objesine" çevirdikleri yeni arabasıyla Boğaz Köprüsü’nden bir daha geçmek istiyordu ya da Samatya'yı yeniden görmek. Elleri paltosunun cebinde Beyoğlu'nda eskisi gezmek istiyordu.

İnsanın aklı almıyor bir “vatan haini” bunları neden istesin? Ama hiçbir isteği yerine getirilmedi dahası o isteklerinin bilenmesine bile izin verilmedi.

Hakkında çıkan iddialara, yalan haberlere verdiği cevaplar, gönderdiği tekzipler, basın açıklamaları hiçbir yerde yayınlanmıyordu.

Onu kahreden bu haksızlık, ruhunu teslim ettiği gün de son bulmadı, daha ettikleri küfürleri, yaptıkları haksızlıkları yeterli bulmayanlar vardı. Bu birkaç sene öncesine kadar da bu böyle devam etti.
Ancak tüm bu kara propagandalarına rağmen hiçbir şey istedikleri gibi gelişmedi.  

Ahmet Kaya’nın şarkıları ve verdiği mesajlar zamanla kendiliğinden insanların gönlünde ve vicdanında yer buldu.

Doğru bildiği yanlışlarla hayatını idame ettirmeye çalışanlar bile karşı koyamadı, o şarkılara. Belki de bu yüzden, medya alacağı reyting ve tirajları da hesaba katıp Ahmet Kaya sansürünü birkaç sene önce kendiliğinden bitirdi. 2007 yılından önce bir televizyon kanalında Ahmet Kaya haberi yapmak hiç de kolay değildi!

Şimdilerde şarkılarının prime time’da yayınlanan programlar ve dizilerde kullanılmasının yanı sıra siyasi arenada da hayatı, düşünceleri sanatı ve hep gündemde. Sosyal medyanın hayatımıza girmesinden sonraysa, Ahmet Kaya’dan bahsedilmeyen bir tek gün bile yok.

Şimdi hepimizi şaşırtan bir sürprize daha tanık oluyoruz. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün Ahmet Kaya’ya verileceği duyuruldu.

“Müziği, yorumu ve söylemiyle farklı görüşlerden çok sayıda insanı bir araya getirdiği” gerekçesiyle müzik alanında Ahmet Kaya ödül’e görülmüş. Tıpkı 13 yıl önce olduğu gibi...

Bunu küçümseyecek değilim, iyi niyetli ve cesur bir jest ancak kimse de kusura bakmasın, Ahmet Kaya’nın hayatı, düşünceleri ve müziği bu gerekçeyle ödül alacak kadar oportünist ve basit değildi.

Eğer öyle olsaydı zaten hayatına mal olan ve bir ödül aldığı o gecede çıkıp “ben artık ben olmak istiyorum” demezdi. Zirvedeki hayatını aynen devam ettirirdi. Aklından zoru mu vardı da, 90’lı yıllar gibi bir zamanda çıkıp “Ben Kürtçe şarkı söyleyeceğim” dedi.

Bu ülkenin birçok sanatçı ve aydınına öldükten sonra değer verdiğini Ahmet Kaya’da çok iyi biliyordu. Yılmaz Güney’den Nazım Hikmet’e kadar birçok örnek vardı önünde. İşte o yüzden bugünleri de önceden tahmin etmişti.

28 Temmuz 1999'da Paris’te yaptığı son basın toplantısında "Ben klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil şimdi anlaşılmak istiyorum" demişti.

Sanırım bugün Ahmet Kaya'nın bahsettiği o zamanları yaşıyoruz, bizim gibi onu sevenlerin tek tesellisiyse Ahmet Kaya'nın bu ülkede böyle günbegün büyüyüp efsaneleşmesi, ona o haksızlıkları reva görenlerin gözü önünde oluyor...


Her şeye tanıklar umarım birgün o yaptıklarıyla yüzleşme yürekliliğini de gösterirler...
Hüseyin Aladağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder